Powered By Blogger

15 Eylül 2020 Salı

Günlük blog yazıları 21...


     Hekimoğlu’nun yeni bölümü var ama onu bile izlemek istemiyorum.

     Olgunlaşmamış ham bir meyve gibiyim. Olgunlaşacağım da yok herhalde.

     Savaş ve Barış’tan birkaç sayfa okuyup bıraktım yine. Şöyle dolu dolu, bir günde 40- 50 sayfa okuduğum yok. Sıkılıyorum.

     Kardeşim bana not defteri almış. Ama not edeceğim bir şey yok. Yine de defter hoşuma gittiği için ne olursa not alıyorum.

     Hayatım çok rutine bindi yine. Çok bunaltıyor bu durum beni.

     Benim neye yeteneğim var diye düşünmeye başladım tekrar.

     Yazılarımı Youtube’da seslendirecektim ama vazgeçtim. İçime mi sinmiyor yoksa üşeniyor muyum emin değilim.

     Ben, boş bir insan olabilir miyim? Bir işte çalışıyor olmak beni boş insan olmaktan kurtarır mı?



Günlük blog yazıları 20...


     Dün akşam TRT 1’de Eşkiya filmini izledik. Sinemalarda ilk gişe yapan film olarak tanımlanıyor. Film hakkında yorum yapmak istemiyorum. Çünkü sıcağı sıcağına yaptığım yorumlarla, belli bir zaman sonra yaptığım yorumlarda farklılık oluyor.

     Herkes YouTube kanalı açmış. Ne kadar futbol yorumcusu varsa hepsini görmeye başladım. Herkeste parayı bir şekilde bulur muyum gayreti.

     İlk defa bir doktorun sokağa çıkma yasağı aleyhine konuştuğunu gördüm. “İnsanları tekrar bunaltmaya gerek yok. Mesai saatlerinde esneklik yapılabilir. Marketlere belirli günlerde belirli yaş grupları gidebilir” diye. Acaba Bilim Kurulu’nda da böyle bir düşünce var mı?

     Cüneyt Özdemir akşam 17:00’ye almış YouTube yayınlarını. En azından dün öyleydi. Bence hep böyle olması gerekir. 12:00 nedir ya? Milletin afyonu daha yeni patlamış oluyor o saatte.