Powered By Blogger
günlük etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
günlük etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Mayıs 2021 Pazartesi

Haklı çıkma sanatı...

Haklı çıkma sanatı diye video gördüm. Benim haklı çıkma gibi bir gayretim yok ki. Haksızsam üstelemem.

14 Mart 2021 Pazar

Günlük blog yazıları 23...

      Sonunda Charles Bukowski’nin, Ekmek Arası kitabını bitirdim. İlkokul, ortaokul ve lise yıllarını anlatıyor bu kitap. Adamın çocukluğu tam bir felaketmiş. Daha fazla detay vermeyim.

     Yarın yine pazartesi ve yine iş. Bu kısır döngüye bir son verip ne zaman yazarlıktan para kazanacağım?

     Hafta sonu iki şeye hayır dedim. Benim açımdan güzel ama tam sıkıştığım zamanlarda, normalde hayır diyemeyeceğim bir anda hayır demem lazım ne kadar geliştiğimi görmek için.

     Kaç kişi bloğumu takip edip yorum bırakmıyor acaba? Yorum bırakmasalar bile bir defa olsun, “Takip ediyorum ama yazılarına yorum bırakmıyorum” deseler yine de moral olur.

13 Mart 2021 Cumartesi

Günlük blog yazıları 22...

     Çok kırılgan ve naif bir yapım var galiba.

     Her gün belirlediğim şeylere ulaşmaya çalışmak da sıkıyor beni.

     Hala kendimi tam olarak tanıyamadığımı düşünüyorum. İnsanın kendisi tanıyamaması ne garip değil mi?

     Çalışırken bir anda, “Başlarım böyle işe” deyip, işi bırakmak istiyorum.

     Kişisel gelişim açısından ne zaman, “Ben oldum. Bazı seviyelere geldim. Daha da olgunlaştım” diyebileceğim acaba?

     Hafta sonu için, “Kitap okuyacağım, film izleyeceğim” falan gibi planlar yapıp, hiç birini gerçekleştirememek. İşte böyle olunca moralim bozuluyor.

     Gülse Birsel, yeni bir diziye başlayacakmış. Şimdilik fısıltı gazetesindeki bir haber olarak duruyor. İlerleyen günlerde işin aslı ortaya çıkar.

     Türk milleti olarak çok mu rahata alışığız? Çalışmak hiç bize göre bir şey değil mi?

 

Bir şairin, oturduğu meydanda dikkat ettiği şey neydi?

     Şairlerimizden biri anlatıyor. Sultanahmet meydanındaki banklardaki oturanları izlemiş. Hem turistleri, hem de bizimkileri. Turistlerin neredeyse tamamı bir şeyler okurken bizimkiler ise sadece etrafı izliyormuş. İşte bu görüntüden yola çıkarak diyor ki: “Nasıl ki o banklarda sadece izliyorsak, dünyayı da izlemekle yetiniyoruz sadece. 

     Beni şu an izlediğiniz telefonu ya da televizyonu yapıp bize satanların, ülkesindendi o banktakiler” diyordu. Ancak bir şair böyle bir şeye dikkat ederdi herhalde. O naiflikte bir insan. İnsanın işi, okuma/yazma olunca çevresinde de hep bunlara dikkat ediyor. Bu bile ne güzel bir şey. Ama okumamamız da bir o kadar kötü.

Orhan Pamuk, yaşadığı korkuyu anlatmış...

     Orhan Pamuk, yeni romanı Veba Geceleri’ni, on iki kısa videoyla anlatacakmış. Ben direk romanı anlatacak sandım ama öyle değilmiş. En azından ilk videonun içeriği öyle değildi. İlk kısa videosu 12 Mart tarihinde, Yapı Kredi Yayınları’nın sosyal medya hesaplarından yayınlanmış. Videoda kitaba başlama sürecini ve kitabı yazmasının üçüncü yılında koronavirüsün patlak vermesini ve bir anda kitapta ne yazdıysa hepsinin gerçek olduğunu söylemiş. 

     Ve bu salgından en çok öğrendiği şeyinde korku olduğunu söylemiş. Salgının ilk başlarında ben de çok korkmuştum. Ama sonradan zaman geçtikçe virüsle yaşamaya alıştık ve ölüm korkum azaldı. İlk başlarda normal öksürsem bile, “Acaba korona mı oldum?” korkusu çok yüksekti. Orhan Pamuk da bu korkuyu derinden hissetmiş.

12 Mart 2021 Cuma

Rasim Öztekin'i hangi dizilerden hatırlıyorum?

     Rasim Öztekin deyince hangi diziler aklıma geliyor? Ya da onu nerelerden hatırlıyorum? Nerelerden hayatıma girdi? Tüm Türkiye gibi hemen aklıma Seksenler geliyor tabi. Peki ya ondan öncesi? Ondan önce de sonradan hatırladım. Geniş Aile dizisi geldi aklıma. O diziyi zamanında yayınlanırken de izlemezdim. Arada denk gelirsem, bir şey olmazsa falan filan. 

     İşte orada da yine bir aile babasını canlandırıyordu Rasim Öztekin. Ondan sonra da öylece kalmış babalık üstünde. Seksenler’de de devam etti aile babası olmaya. Bir de şunu düşündüm: Seksenler dizisine başlarken nereden bilecekti ki bu dizinin son dizisi, son işi olacağını? Garip duygular bunlar.

Yok ya. Bir de ben mi arayacağım sizi...

     Şu an internet hizmeti aldığım şirketten aradılar. “Size bir model verelim. Modeminizi yenileyelim” dediler. Aldığımızdan beri modemi yenilememiştik. “Tamam” dedim bende. Bir saat sonra yine aradılar. Bir tane faturamız ödenmemiş. O yüzden geçiş yapamamışlar. Sen bana modemi önerirken bunu görmüyor musun? Bir. 

     Biz devamlı faturaları düzenli öderiz. Daha faturanın son ödeme tarihi bile gelmemiş bu da iki. Ben tekrar çağrı merkezin arayıp, kendim talepte bulunacakmışım. Yok ya. Bir de sizin peşinizden ben koşturacağım. Benim için hava hoş. Sen aradın bana modem vermek için. Umurumda olmaz. Bir daha ararsan alırım. Aramazsan eski modemimle güzel güzel devam ederim.

15 Eylül 2020 Salı

Günlük blog yazıları 21...


     Hekimoğlu’nun yeni bölümü var ama onu bile izlemek istemiyorum.

     Olgunlaşmamış ham bir meyve gibiyim. Olgunlaşacağım da yok herhalde.

     Savaş ve Barış’tan birkaç sayfa okuyup bıraktım yine. Şöyle dolu dolu, bir günde 40- 50 sayfa okuduğum yok. Sıkılıyorum.

     Kardeşim bana not defteri almış. Ama not edeceğim bir şey yok. Yine de defter hoşuma gittiği için ne olursa not alıyorum.

     Hayatım çok rutine bindi yine. Çok bunaltıyor bu durum beni.

     Benim neye yeteneğim var diye düşünmeye başladım tekrar.

     Yazılarımı Youtube’da seslendirecektim ama vazgeçtim. İçime mi sinmiyor yoksa üşeniyor muyum emin değilim.

     Ben, boş bir insan olabilir miyim? Bir işte çalışıyor olmak beni boş insan olmaktan kurtarır mı?



Günlük blog yazıları 20...


     Dün akşam TRT 1’de Eşkiya filmini izledik. Sinemalarda ilk gişe yapan film olarak tanımlanıyor. Film hakkında yorum yapmak istemiyorum. Çünkü sıcağı sıcağına yaptığım yorumlarla, belli bir zaman sonra yaptığım yorumlarda farklılık oluyor.

     Herkes YouTube kanalı açmış. Ne kadar futbol yorumcusu varsa hepsini görmeye başladım. Herkeste parayı bir şekilde bulur muyum gayreti.

     İlk defa bir doktorun sokağa çıkma yasağı aleyhine konuştuğunu gördüm. “İnsanları tekrar bunaltmaya gerek yok. Mesai saatlerinde esneklik yapılabilir. Marketlere belirli günlerde belirli yaş grupları gidebilir” diye. Acaba Bilim Kurulu’nda da böyle bir düşünce var mı?

     Cüneyt Özdemir akşam 17:00’ye almış YouTube yayınlarını. En azından dün öyleydi. Bence hep böyle olması gerekir. 12:00 nedir ya? Milletin afyonu daha yeni patlamış oluyor o saatte.

12 Eylül 2020 Cumartesi

Günlük blog yazıları 19...


     Cübbeli Ahmet, Ahmet Hakan’ın programına çıkmış. Yahu Ahmet Hakan senin hakkında olumsuz şeyler yazıyordu. Sende onun için bir şeyler söylüyordun. E ne oldu da onun programına çıktın?

     Elçin Sangu’nun dün akşam yeni dizisi başladı. İyi Günde Kötü Günde, dizinin adı. Bakalım bu dizisi tutacak mı?

     Ankara’da kum fırtınası vardı bugün. Öğleden sonra 15:30 gibi gece gibi olmuş her taraf. İnstagram’da biri, “2020 sal bizi artık” demiş. Daha bunun gibi bi dünya mavra yapıldı sosyal medyada.

     Sosyal medyayı çok eleştiriyoruz ama onun göbeğinde olmaktan da geri durmuyoruz. Bir tarafta böyle bir kesim var. Diğer tarafta ise sosyal medya diyeti yapanlar. Bunun da diyetinin olacağı hiç aklıma gelmezdi.

30 Temmuz 2020 Perşembe

Her gün blog yazmak çok yordu beni...


     Birkaç gündür yine her gün yazı yazmaya başladım ya. Yeni bir şey fark ettim. Yazıları yazdıktan sonra çok bitkin hissediyorum kendimi. 

     Sanki o yazıyla beraber tüm enerjimi de yitirdiğimi hissediyorum. Bu yaşadıklarım üzerine günde sadece bir yazı yazma kararı aldım. 

     Açtığım bu bloğun heyecanı ile günde 2-3 yazı girdiğim oldu. Ama acayip yordu beni. Ne yazacağım diye düşünüp konu bulmak ve o konuları yazıya dökmek hiç de kolay bir iş değil. 

     Köşe yazarları tatilleri çıkarlar ya haftalık. O tatile çıkma yazısını okuduğumda, “Her gün yazmakta ne var. Ne yaptılar da yoruldular da tatile çıkacaklar” diyordum. 

     Meğer hiç de öyle değilmiş. Onlar sonuna kadar tatili hak ediyorlarmış.

29 Temmuz 2020 Çarşamba

Günlük blog yazıları 18...


     Birine o kadar bağırdım ettim. Şimdi düşünüyorum da acaba fazla mı tepki gösterdim? Akşamdan beri kafamı bu meşgul ediyor. Gözüm nasıl döndü de sinirlendim o kadar.

     Müşterilere sinirlenmeyeceğim diyorum. O müşteri zaten sorunu olduğu için bizi arıyor, sinirli olması çok normaldir diyorum. Yaptığımız işin ruhunda bu var diyorum. Hep diyorum da. Çağrıya girince işler değişiyor. Tüm bunları bilmeme rağmen yine de sinirlerime hakim olamıyorum.

     Artık bireyler olarak Müslümanlığı kendimiz yorumluyoruz. Ve yorumladığımız Müslümanlığı gerçek hayatta uygulamaya geçiyoruz. Yani bir kişiye göre gerçek din nasılsa ona göre yaşıyor. Buna bireysel Müslümanlık desek doğru mu olur bilmiyorum. Siz etrafınızda böyle insanlar görmüyor musunuz?

Günlük blog yazıları 17...


     65 yaş üstü, hala akşamları 20:00’den sonra sokağa çıkamıyormuş ya. Ben herkese sokağa çıkma kısıtlaması kalktı diye biliyordum. Bu pandemi sayesinde şunu da gördük ki: Ne çok 65 yaş üstü insanımız varmış.

     Bugün bir olaydan dolayı çok sinirlendim. Yeri göğü inlettim. İşte tamda o anlarda hayatımda radikal değişiklikler yapmayı düşündüm. İnsanlarla arama mesafe koymak olarak adlandırabilirim bu radikal değişiklikleri. Daha önce böyle bir şeye yine yeltenmiş ama başarılı olamamıştım. Bakalım bu sefer ne olacak?

     Bugün o sinirlenmemden sonra anladım ki. O sinir anında insan her şeyi yapabilir. Ve siniri geçtikten sonra yaptıklarına da köpekler gibi pişman olabilir. O yüzden bu durumu kulağıma küpe yaptım.

Günlük blog yazıları 16...


     Günde 5-10 sayfa da olsa kitap okuyordum. Bir ritim tutturmuştum. Ama son günlerde bu ritim bozuldu. Buna canım sıkkın.

     Her gün muhakkak hayatımdaki yanlışları düşünür dururum. Bunu için özel bir çaba harcadığımı düşünmeyin sakın. Günün herhangi bir anında gelir aklıma. “Keşke yapmasaydım” derim. İnce bir sızı hissederim.

     Bu blogda, bir yazıda sadece bir konuyu yazmayıp, birden fazla konu yazacağım için hiç yazma sıkıntısı çekeceğimi düşünmemiştim. Her konudan kısa kısa yazmama rağmen yine de, “Ne yazacağım” sıkıntısıyla karşı karşıyayım.

     Bazen, “İnstagram’da niye hikaye paylaşıyorum ki?” diyorum. Bazen de paylaştıkça paylaşıyorum. Hikayeden geçilmiyor. Nedense hikaye paylaşmaktan soğumaya başladım. Bu nasıl bir psikolojidir anlamadım ki.

28 Temmuz 2020 Salı

Günlük blog yazıları 15...


     Mansur Yavaş’ı parlatmaktan vazgeçin artık. Zaten birinde liderlik özelliği varsa, o bir şekilde ortaya çıkar.

     Az önce Onur Büyüktopçu’nun sunduğu Çarkıfelek’i izledim. Sanki programa biraz daha ısınmış ve davranışlarında biraz daha özgür gibi.

     Son günlerde içtiğim çaylardan tat alamıyorum. Sıcaklardan mı acaba?

     Blogda içimden geçenleri yazmakla yazmamak arasında kalıyorum. Yazdıklarımı okuyanların, “Bu çocuk da hiçbir şey yaşamamış” demelerinden korkuyorum galiba.

     YouTube’da aramalarda öne çıkmak ne kadar da kolay. Video çektiğim bir konuyu blogda yazsam, ilk sayfada olma ihtimalim çok düşük. Ama YouTube’da çektiğim konuyu arattığımda ilk sayfada görebiliyorum kendimi.

     “100 kelime yazmak da ne var ki?” diye içimden geçiren kendime, bu yazı cevap olsun. Zar zor tamamlayabildim 100 kelimeyi.
    

27 Temmuz 2020 Pazartesi

Günlük blog yazıları 14...


     Bugün iki defa elektrik kesintisi oldu evde. İlki, 1 saat kadar sürdü. İkincisi 15 dakika falan. Pandemi öncesine göre çok fazla elektrik kesintisi olmaya başladı. Bana mı öyle geliyor yoksa sizce de bir gerçeklik payı var mı söylediğimde?

     İnstagram’da fotoğraf paylaşıyor ve açıklama kısmına da İngilizce bir şeyler yazıyorlar. Peki niye Türkçe değil? Çünkü İngilizce bir şeyler yazarsan tarz oluyorsun. Ne amaçla yazılırsa yazılsın pek hazzetmiyorum bu durumdan.

     Osmanlı döneminde yapılan şeyleri duydukça ağzımız açık kalıyor. Bir yer inşa ediyorlarsa, orada yaşayan hayvanları da düşünerek yapıyorlar o binayı. Her adımda bir incelik var. İşte şimdilerde bizde eksik olan o incelik. O inceliği tekrar nasıl kazanırız bilemiyorum.

26 Temmuz 2020 Pazar

Günlük blog yazıları 13...


     Elon Musk, Johnny Deep’i kafes dövüşüne davet etmiş. Tam bir rezalet. O kadar çok övülen ve örnek gösterilen adam bu mu yani? Gitgide saygım ve sevgim azalmaya başladı Musk’a karşı.

     Artık ne zaman bir çocuk kayboldu haberi duysak hemen yüreğimiz ağzımıza geliyor. “Yine mi?” diyorum içimden. Neyse ki kaybolan 11 yaşındaki Elif, sağ salim bulundu da derin bir ohh çektik hep beraber.

     Siyasetle ilgili dilimin ucuna gelip söylemek istediğim şeyler var ama yine de tutuyorum kendimi. Blogda siyasetten bahsetmeyeceğim. Çünkü karşı taraftaki okuyucularımı kaybetmek istemiyorum.

     Caner Taslaman’ın bir yazısını okudum. Yazısında aslında hurilerin, dişi bir varlık olduklarına dair net bir bilgi olmadığını, bunun sadece yorumdan kaynaklanan bir algı olduğunu söylüyordu.

Günlük blog yazıları 12...


     Bilim adamları niye ateist diye bir video izledim YouTube’da. Harikaydı. Hiç bu açıdan düşünmemiştim olayı. Sizde isterseniz YouTube’a yazın ve izleyin. Bakalım sizler neler düşüneceksiniz.

     İnsanın etrafında muhabbeti seven ve herkesle muhabbet edebilen insanlar lazım. Yoksa bir arkadaş topluluğunda sus pus oluyor herkes. Eğer dediğim gibi bir arkadaşınız varsa, elbet bir yerden başlatıyor muhabbeti.

     Ruhi Çenet yine yollarda. İlk olarak Kilis’e gitmiş. Oradaki Suriye’liler ile ilgili bir video yapmış. Oradan Adana’ya gitmiş. Adana’nın en tehlikeli mahallelerinden birinde video yapmış. Bu çocukta tam bir haberci ruhu var ya.

     Pandemi başladığından beri hiç gazete aldınız mı? Ben hiç almadım. Bu virüs olayları tamamen kalkmadan da almam.

Günlük blog yazıları 11...


     İphone 7 plus ya da 8 plus almayı düşünüyordum. Ama piyasada şu anda plus yokmuş. Bende İphone’un diğer telefonlara bir göz gezdirdim. İphone XR hoşuma gitti. Hem büyük ekran hem de aşağı yukarı plus fiyatında. Bakarsın ondan alabilirim.

     İspanya’da koronavirüs vakaları tekrar artış göstermeye başlamış. Bu nedenle tekrar maske takma zorunluluğu getirilmiş. Biz en iyisini yapmışız. Maske takma zorunlu diyerek. Bu arada bu virüs ne zaman bitecek ya?

     Önüne gelen YouTube kanalı açıyor. Ben bile açtım. Hepimiz parayı vurma derdindeyiz. Ama öyle bi hevesle açılan şeyler hep hüsran be. İnsanlar kanallarına yıllarını vermişler ve bir yerlere gelmişler. Adamlar hak etmiş. Bakalım YouTube kanal açma aşkımız ne zaman sona erecek?

Günlük blog yazıları 10...


     Dün İnstagram’da bir fotoğraf paylaştım. Arkadaşlarımdan biri, “Yaşlanmışsın” dedi. Öyle dedikten sonra fotoğrafıma baktım, “Harbiden yaşlanmış mıyım?” diye. Yaşlanmadığıma kanaat getirdim sonra içim rahatça.

     İnstagram’da ne kadar takip ettiğim siyasi hesap varsa hepsinin takibin bırakıyorum bir bir. Menfaatçi çekişmeleri moralimi bozuyor. Her iki tarafında. Bundan sonra moralimi bozmalarına izin vermeyeceğim.

     İnsan hemen sıkılan bir varlık. Aynı şeyleri yapmaya başlayınca hemen bir sıkıntı basıyor. Artık hafta sonları dışarı çıkıp, bir şeyler içip vakit geçiriyorum. Evde dura dura sokakları çok özledik zaten. Ama bu oturmalar da sıkmaya başladı. Daha başka, daha başka şeyler istiyor gönül. İnsan her hafta farklı şeyler yapabilir mi ki?