Powered By Blogger

15 Eylül 2020 Salı

Günlük blog yazıları 20...


     Dün akşam TRT 1’de Eşkiya filmini izledik. Sinemalarda ilk gişe yapan film olarak tanımlanıyor. Film hakkında yorum yapmak istemiyorum. Çünkü sıcağı sıcağına yaptığım yorumlarla, belli bir zaman sonra yaptığım yorumlarda farklılık oluyor.

     Herkes YouTube kanalı açmış. Ne kadar futbol yorumcusu varsa hepsini görmeye başladım. Herkeste parayı bir şekilde bulur muyum gayreti.

     İlk defa bir doktorun sokağa çıkma yasağı aleyhine konuştuğunu gördüm. “İnsanları tekrar bunaltmaya gerek yok. Mesai saatlerinde esneklik yapılabilir. Marketlere belirli günlerde belirli yaş grupları gidebilir” diye. Acaba Bilim Kurulu’nda da böyle bir düşünce var mı?

     Cüneyt Özdemir akşam 17:00’ye almış YouTube yayınlarını. En azından dün öyleydi. Bence hep böyle olması gerekir. 12:00 nedir ya? Milletin afyonu daha yeni patlamış oluyor o saatte.

12 Eylül 2020 Cumartesi

Günlük blog yazıları 19...


     Cübbeli Ahmet, Ahmet Hakan’ın programına çıkmış. Yahu Ahmet Hakan senin hakkında olumsuz şeyler yazıyordu. Sende onun için bir şeyler söylüyordun. E ne oldu da onun programına çıktın?

     Elçin Sangu’nun dün akşam yeni dizisi başladı. İyi Günde Kötü Günde, dizinin adı. Bakalım bu dizisi tutacak mı?

     Ankara’da kum fırtınası vardı bugün. Öğleden sonra 15:30 gibi gece gibi olmuş her taraf. İnstagram’da biri, “2020 sal bizi artık” demiş. Daha bunun gibi bi dünya mavra yapıldı sosyal medyada.

     Sosyal medyayı çok eleştiriyoruz ama onun göbeğinde olmaktan da geri durmuyoruz. Bir tarafta böyle bir kesim var. Diğer tarafta ise sosyal medya diyeti yapanlar. Bunun da diyetinin olacağı hiç aklıma gelmezdi.

30 Temmuz 2020 Perşembe

Her gün blog yazmak çok yordu beni...


     Birkaç gündür yine her gün yazı yazmaya başladım ya. Yeni bir şey fark ettim. Yazıları yazdıktan sonra çok bitkin hissediyorum kendimi. 

     Sanki o yazıyla beraber tüm enerjimi de yitirdiğimi hissediyorum. Bu yaşadıklarım üzerine günde sadece bir yazı yazma kararı aldım. 

     Açtığım bu bloğun heyecanı ile günde 2-3 yazı girdiğim oldu. Ama acayip yordu beni. Ne yazacağım diye düşünüp konu bulmak ve o konuları yazıya dökmek hiç de kolay bir iş değil. 

     Köşe yazarları tatilleri çıkarlar ya haftalık. O tatile çıkma yazısını okuduğumda, “Her gün yazmakta ne var. Ne yaptılar da yoruldular da tatile çıkacaklar” diyordum. 

     Meğer hiç de öyle değilmiş. Onlar sonuna kadar tatili hak ediyorlarmış.

29 Temmuz 2020 Çarşamba

Günlük blog yazıları 18...


     Birine o kadar bağırdım ettim. Şimdi düşünüyorum da acaba fazla mı tepki gösterdim? Akşamdan beri kafamı bu meşgul ediyor. Gözüm nasıl döndü de sinirlendim o kadar.

     Müşterilere sinirlenmeyeceğim diyorum. O müşteri zaten sorunu olduğu için bizi arıyor, sinirli olması çok normaldir diyorum. Yaptığımız işin ruhunda bu var diyorum. Hep diyorum da. Çağrıya girince işler değişiyor. Tüm bunları bilmeme rağmen yine de sinirlerime hakim olamıyorum.

     Artık bireyler olarak Müslümanlığı kendimiz yorumluyoruz. Ve yorumladığımız Müslümanlığı gerçek hayatta uygulamaya geçiyoruz. Yani bir kişiye göre gerçek din nasılsa ona göre yaşıyor. Buna bireysel Müslümanlık desek doğru mu olur bilmiyorum. Siz etrafınızda böyle insanlar görmüyor musunuz?

Günlük blog yazıları 17...


     65 yaş üstü, hala akşamları 20:00’den sonra sokağa çıkamıyormuş ya. Ben herkese sokağa çıkma kısıtlaması kalktı diye biliyordum. Bu pandemi sayesinde şunu da gördük ki: Ne çok 65 yaş üstü insanımız varmış.

     Bugün bir olaydan dolayı çok sinirlendim. Yeri göğü inlettim. İşte tamda o anlarda hayatımda radikal değişiklikler yapmayı düşündüm. İnsanlarla arama mesafe koymak olarak adlandırabilirim bu radikal değişiklikleri. Daha önce böyle bir şeye yine yeltenmiş ama başarılı olamamıştım. Bakalım bu sefer ne olacak?

     Bugün o sinirlenmemden sonra anladım ki. O sinir anında insan her şeyi yapabilir. Ve siniri geçtikten sonra yaptıklarına da köpekler gibi pişman olabilir. O yüzden bu durumu kulağıma küpe yaptım.

Günlük blog yazıları 16...


     Günde 5-10 sayfa da olsa kitap okuyordum. Bir ritim tutturmuştum. Ama son günlerde bu ritim bozuldu. Buna canım sıkkın.

     Her gün muhakkak hayatımdaki yanlışları düşünür dururum. Bunu için özel bir çaba harcadığımı düşünmeyin sakın. Günün herhangi bir anında gelir aklıma. “Keşke yapmasaydım” derim. İnce bir sızı hissederim.

     Bu blogda, bir yazıda sadece bir konuyu yazmayıp, birden fazla konu yazacağım için hiç yazma sıkıntısı çekeceğimi düşünmemiştim. Her konudan kısa kısa yazmama rağmen yine de, “Ne yazacağım” sıkıntısıyla karşı karşıyayım.

     Bazen, “İnstagram’da niye hikaye paylaşıyorum ki?” diyorum. Bazen de paylaştıkça paylaşıyorum. Hikayeden geçilmiyor. Nedense hikaye paylaşmaktan soğumaya başladım. Bu nasıl bir psikolojidir anlamadım ki.

28 Temmuz 2020 Salı

Günlük blog yazıları 15...


     Mansur Yavaş’ı parlatmaktan vazgeçin artık. Zaten birinde liderlik özelliği varsa, o bir şekilde ortaya çıkar.

     Az önce Onur Büyüktopçu’nun sunduğu Çarkıfelek’i izledim. Sanki programa biraz daha ısınmış ve davranışlarında biraz daha özgür gibi.

     Son günlerde içtiğim çaylardan tat alamıyorum. Sıcaklardan mı acaba?

     Blogda içimden geçenleri yazmakla yazmamak arasında kalıyorum. Yazdıklarımı okuyanların, “Bu çocuk da hiçbir şey yaşamamış” demelerinden korkuyorum galiba.

     YouTube’da aramalarda öne çıkmak ne kadar da kolay. Video çektiğim bir konuyu blogda yazsam, ilk sayfada olma ihtimalim çok düşük. Ama YouTube’da çektiğim konuyu arattığımda ilk sayfada görebiliyorum kendimi.

     “100 kelime yazmak da ne var ki?” diye içimden geçiren kendime, bu yazı cevap olsun. Zar zor tamamlayabildim 100 kelimeyi.