Powered By Blogger

13 Mart 2021 Cumartesi

Bir şairin, oturduğu meydanda dikkat ettiği şey neydi?

     Şairlerimizden biri anlatıyor. Sultanahmet meydanındaki banklardaki oturanları izlemiş. Hem turistleri, hem de bizimkileri. Turistlerin neredeyse tamamı bir şeyler okurken bizimkiler ise sadece etrafı izliyormuş. İşte bu görüntüden yola çıkarak diyor ki: “Nasıl ki o banklarda sadece izliyorsak, dünyayı da izlemekle yetiniyoruz sadece. 

     Beni şu an izlediğiniz telefonu ya da televizyonu yapıp bize satanların, ülkesindendi o banktakiler” diyordu. Ancak bir şair böyle bir şeye dikkat ederdi herhalde. O naiflikte bir insan. İnsanın işi, okuma/yazma olunca çevresinde de hep bunlara dikkat ediyor. Bu bile ne güzel bir şey. Ama okumamamız da bir o kadar kötü.

Orhan Pamuk, yaşadığı korkuyu anlatmış...

     Orhan Pamuk, yeni romanı Veba Geceleri’ni, on iki kısa videoyla anlatacakmış. Ben direk romanı anlatacak sandım ama öyle değilmiş. En azından ilk videonun içeriği öyle değildi. İlk kısa videosu 12 Mart tarihinde, Yapı Kredi Yayınları’nın sosyal medya hesaplarından yayınlanmış. Videoda kitaba başlama sürecini ve kitabı yazmasının üçüncü yılında koronavirüsün patlak vermesini ve bir anda kitapta ne yazdıysa hepsinin gerçek olduğunu söylemiş. 

     Ve bu salgından en çok öğrendiği şeyinde korku olduğunu söylemiş. Salgının ilk başlarında ben de çok korkmuştum. Ama sonradan zaman geçtikçe virüsle yaşamaya alıştık ve ölüm korkum azaldı. İlk başlarda normal öksürsem bile, “Acaba korona mı oldum?” korkusu çok yüksekti. Orhan Pamuk da bu korkuyu derinden hissetmiş.

12 Mart 2021 Cuma

Rasim Öztekin'i hangi dizilerden hatırlıyorum?

     Rasim Öztekin deyince hangi diziler aklıma geliyor? Ya da onu nerelerden hatırlıyorum? Nerelerden hayatıma girdi? Tüm Türkiye gibi hemen aklıma Seksenler geliyor tabi. Peki ya ondan öncesi? Ondan önce de sonradan hatırladım. Geniş Aile dizisi geldi aklıma. O diziyi zamanında yayınlanırken de izlemezdim. Arada denk gelirsem, bir şey olmazsa falan filan. 

     İşte orada da yine bir aile babasını canlandırıyordu Rasim Öztekin. Ondan sonra da öylece kalmış babalık üstünde. Seksenler’de de devam etti aile babası olmaya. Bir de şunu düşündüm: Seksenler dizisine başlarken nereden bilecekti ki bu dizinin son dizisi, son işi olacağını? Garip duygular bunlar.

Yok ya. Bir de ben mi arayacağım sizi...

     Şu an internet hizmeti aldığım şirketten aradılar. “Size bir model verelim. Modeminizi yenileyelim” dediler. Aldığımızdan beri modemi yenilememiştik. “Tamam” dedim bende. Bir saat sonra yine aradılar. Bir tane faturamız ödenmemiş. O yüzden geçiş yapamamışlar. Sen bana modemi önerirken bunu görmüyor musun? Bir. 

     Biz devamlı faturaları düzenli öderiz. Daha faturanın son ödeme tarihi bile gelmemiş bu da iki. Ben tekrar çağrı merkezin arayıp, kendim talepte bulunacakmışım. Yok ya. Bir de sizin peşinizden ben koşturacağım. Benim için hava hoş. Sen aradın bana modem vermek için. Umurumda olmaz. Bir daha ararsan alırım. Aramazsan eski modemimle güzel güzel devam ederim.

15 Eylül 2020 Salı

Günlük blog yazıları 21...


     Hekimoğlu’nun yeni bölümü var ama onu bile izlemek istemiyorum.

     Olgunlaşmamış ham bir meyve gibiyim. Olgunlaşacağım da yok herhalde.

     Savaş ve Barış’tan birkaç sayfa okuyup bıraktım yine. Şöyle dolu dolu, bir günde 40- 50 sayfa okuduğum yok. Sıkılıyorum.

     Kardeşim bana not defteri almış. Ama not edeceğim bir şey yok. Yine de defter hoşuma gittiği için ne olursa not alıyorum.

     Hayatım çok rutine bindi yine. Çok bunaltıyor bu durum beni.

     Benim neye yeteneğim var diye düşünmeye başladım tekrar.

     Yazılarımı Youtube’da seslendirecektim ama vazgeçtim. İçime mi sinmiyor yoksa üşeniyor muyum emin değilim.

     Ben, boş bir insan olabilir miyim? Bir işte çalışıyor olmak beni boş insan olmaktan kurtarır mı?



Günlük blog yazıları 20...


     Dün akşam TRT 1’de Eşkiya filmini izledik. Sinemalarda ilk gişe yapan film olarak tanımlanıyor. Film hakkında yorum yapmak istemiyorum. Çünkü sıcağı sıcağına yaptığım yorumlarla, belli bir zaman sonra yaptığım yorumlarda farklılık oluyor.

     Herkes YouTube kanalı açmış. Ne kadar futbol yorumcusu varsa hepsini görmeye başladım. Herkeste parayı bir şekilde bulur muyum gayreti.

     İlk defa bir doktorun sokağa çıkma yasağı aleyhine konuştuğunu gördüm. “İnsanları tekrar bunaltmaya gerek yok. Mesai saatlerinde esneklik yapılabilir. Marketlere belirli günlerde belirli yaş grupları gidebilir” diye. Acaba Bilim Kurulu’nda da böyle bir düşünce var mı?

     Cüneyt Özdemir akşam 17:00’ye almış YouTube yayınlarını. En azından dün öyleydi. Bence hep böyle olması gerekir. 12:00 nedir ya? Milletin afyonu daha yeni patlamış oluyor o saatte.

12 Eylül 2020 Cumartesi

Günlük blog yazıları 19...


     Cübbeli Ahmet, Ahmet Hakan’ın programına çıkmış. Yahu Ahmet Hakan senin hakkında olumsuz şeyler yazıyordu. Sende onun için bir şeyler söylüyordun. E ne oldu da onun programına çıktın?

     Elçin Sangu’nun dün akşam yeni dizisi başladı. İyi Günde Kötü Günde, dizinin adı. Bakalım bu dizisi tutacak mı?

     Ankara’da kum fırtınası vardı bugün. Öğleden sonra 15:30 gibi gece gibi olmuş her taraf. İnstagram’da biri, “2020 sal bizi artık” demiş. Daha bunun gibi bi dünya mavra yapıldı sosyal medyada.

     Sosyal medyayı çok eleştiriyoruz ama onun göbeğinde olmaktan da geri durmuyoruz. Bir tarafta böyle bir kesim var. Diğer tarafta ise sosyal medya diyeti yapanlar. Bunun da diyetinin olacağı hiç aklıma gelmezdi.